Pazartesi, Ocak 29, 2007

Atatürk'ün rakısından getir, bir de Fenerbahçe rozeti...
"Haldun Sevel, Haziran 1994'te, Maviş adlı küçükteknesiyle, Ayvalık'tan yola çıktı. Bir süre sonra Midilli'nin'KolposYares' koyuna demirledi. Geceyi orada geçirdi.
Ertesi sabah teknede tembellik ederken, kulağına bir türkü çarptı; 'Ela popses tukoma/Masu pekso baklama/Naka tebuniyageli/Napoleksu çiftetelli, çiftetelli, çiftetelli...'
Sevel, ayağa kalkıp bakındı. Az ötedeki kayıktangeliyordu bu ses. Civardaki teknelere balık satan yaşlı bir adam,hem sazının tellerine vuruyor, hem de türkü söylüyordu. Kayıkta kürek çeken, 12 - 13 yaşlarında bir kız çocuğu daha vardı.
İhtiyarbirkaç el kol hareketi yapınca, tombul kızkayığı Maviş'e yanaştırdı.
Haldun Sevel, yarım Yunancası ile balığın fiyatını öğrenmeye çalışırken; ihtiyar, gayet temiz bir Türkçe ile sordu:'Siz yoksam Türk müsünüz?... İstanbul'dan, Fenerbahçe'den miyoksam?...'
Sevel, olumlu yanıt verince, ihtiyar ile küçük kız birbirine bakıp gülmeye başladılar. Ardından ihtiyarın sorularıgeldi: 'Belvü duruyor mu Belvü?... Murat'ın babası Mustafa Kaptanyaşıyor mu?... Todori ne durumda?...'
Eski günleri anlatmaya başlamıştı: 'Ben, bundan 40 -50 yıl önce Belvü Gazinosu'nda Müzeyyen Senar Hanımefendi okurken,ona sahnede beyaz karanfil verdim, benim elimi sevdi, onuyanaklarından öptüm.'
Artık balık satmayı boşlamıştı ihtiyar adam.Anlattıkça anlatıyor, anlattıkça anlatısı geliyordu.
İstanbul Rumlarındandı... Ona burada Aristidi Kaptan derlerdi. Yanındaki, Atina'da yaşayan kızından olma torunu Panayotaidi, tatil için gelmişti... Yoksa Aristidi orada yalnızyaşıyordu...
Aristidi Kaptan sordu; 'Sende rakı var?...'
Evet, vardı.
'Ama Atatürk'ün rakısından?...' diye, açıklama getirdi sorusuna ihtiyar.
'Herhalde Kulüp Rakısı istiyor' diye düşündü Haldun Sevel.
Sonra birlikte Aristidi'nin koya bakan küçücük evinegittiler. Az sonra yemek masası; çiroz salatası, lakerda, sirkelicacık, salata çorbası ve zeytinyağında kızartılmış iri barbunlarla donatılmıştı.
Anlatmayı sürdürdü Aristidi Kaptan: Babası dedesihep İstanbulluydu... Son olarak Moda'da, Mektep Sokak'taoturmuşlardı. 6 -7 Eylül (1955) olaylarından sonra ayrılmak zorunda kalmışlardı... Şimdi 80'ini aşmıştı...
Haldun Sevel'in: 'Yaşlısın, hastasın, niye kızınınyanına taşınmıyorsun? Burada doğru dürüst hastane yok, doktoryok...' demesi üzerine; Aristidi Kaptan elini Türkiye kıyılarına doğru sallayarak şöyle dedi: 'Gitmem... Bak buradan memleketimgörünüyor, memleketimi görüyor, memleketimi seyrediyorum buradan,hiçbir yeregitmem...'
Bu arada rakılar bitmiş, uzoya geçilmişti...
Böyle sıcak anılarla dolu birkaç günden sonraayrılık vakti geldi. Sevel sordu: 'Tekrar geleceğim... Benden neistersin?...'
Aristidi Kaptan iki şey istedi: 'Atatürk'ünrakısından getir... Bir de Fenerbahçe rozeti...'
Haldun Sevel, o an ayırdına vardı. Aristidi'ninyakasında yıpranmış, solmuş bir Fenerbahçe rozeti vardı. Merakla sordu Haldun Sevel: 'Neden Fenerbahçe?... İhtiyar da anlattı...
'Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İstanbul işgaledildi... İşgalci İngilizlere, Fransızlara beddua ediyorduk... Mütarekenin sonuna doğru, babam heyecanla geldi... Maçagidecektik... İngiliz takımı ile Fenerbahçe karşılaşacaktı...İngilizler bu maç için kendi memleketlerinden, Malta'danprofesyonel futbolcular getirtmişler; günlerdir, haftalardır bu maça hazırlanıyorlardı... Herkes Fenerbahçe'nin perişan olacağınınsanıyordu... Çok sert maç oldu... Fenerbahçe kazandı... Ortalıkbayram yerine döndü... Sokaklarda fener alayları yapıldı... İstanbul halkı evindeki gazlambalarında kullandığı gazı dahi,meşaleleri yakalım, galibiyeti kutlayalım diye bize verdi. İşte burozeti o gün yakama taktım, bir daha da çıkartmadım.'
Futboldan anlamasa da Fenerbahçe taraftarı olanHaldun Sevel bunun üzerine Aristidi'nin elini öptü.
Aradan iki yıl geçti. Söz vermesine, çok istemesine rağmen Haldun Sevel, Midilli'ye gidemedi. Nihayet, 1996 yazında birfırsat bulup; rakıları ve Fenerbahçe rozetlerini teknesineyükleyip yola çıktı.
Ve Aristidi Kaptan'ın kapısını çaldı...
Ama bu geçen süre içinde Aristidi iyicekötülemişti, ayakta zor duruyordu. Önce onu tanımadı.
Haldun Sevel, Kulüp rakılarını, Fenerbahçe rozetlerini çıkarınca belleği yavaş yavaş yerine geldi: 'Niye bukadar geç kadın?' diyebildi.
Zar zor yerinden kalkan Aristidi, eski ceketinigiydi... Yakasına yepyeni Fenerbahçe rozetini taktı... Haldun Sevel'in koluna girip kahvenin yolunututtu.
Kısa bir süre sonra, Aristidi dünyaya gözleriniyumdu. Mezarına, Haldun Sevel'in Fenerbahçe ve Moda'dan alıp götürdüğü memleket toprağı serpildi."

Bu yaşanmış öykü; yazar, ressam, amatör denizci Haldun Sevel'e ait...
(Böyledir Denizler Ülkesinde Yaşamak adlı kitabından)

Hiç yorum yok: