Çarşamba, Ocak 31, 2007

"Kar Yağsa Bugün Tüm Aşklara"


Kar yağsa bugün tüm aşklara. El ele tutuşsa tüm sevdalılar kar tanelerinin iç içe geçmesi gibi… Sevişse ruhlar bütünleşse birbirleriyle; ağaçların üzerinde elele tutuşan buz damlaları gibi… Bunalan tüm aşklar uçussa gökyüzünde sonsuzluğa yelken açar gibi. Kaçışsa uzaklaşsa tüm düşmanları aşkın kardan korkan korkaklar gibi. Özgür kılsa kar tüm aşkları tıpkı kendi gibi…
Kar yağsa bugün tüm aşklara. O minik yıldız taneciklerine yüklense tüm aşkların günahları. Temiz, tertemiz olsa tüm aşıklar. Tıpkı kar tanelerinin masumiyeti gibi…
Kar yağsa bugün tüm aşklara… Silip süpürse tüm ümitsizlikleri, yoklukları, yoksunlukları tıpkı yerlerdeki tüm pislikleri süpürdüğü gibi. Kaplasa üzerini kalın beyaz bir örtüyle tüm acıların; tıpkı evreni kapladığı gibi… Beyaz'a boyasa tüm siyahları yüreklerdeki, tıpkı evlerin damlarını apak yaptığı gibi…
Kar yağsa bugün tüm aşklara… Yok etse bütün mesafeleri lapa lapa yağan kar tanecikleri. Nasıl öpüyorsa sevdalı bir dudağı ücra bir köşede öyle öpse dünyanın öbür ucundaki sevgiliyi. Silse zamanı yeryüzünden tıpkı ona kapılan yüreklerdeki fırtınayı dindirdiği gibi. Camları buğulandırırken nazlı endamıyla, silse gözlerdeki buğuyu tüm saflığıyla…
Kar yağsa bugün tüm aşklara. İlk defa güneşin sarı kolları kucaklamasın sevgilerini diye dua etse sevgililer. Erimese karlar hiç aşkın üzerinden, kalsa bembeyaz bir düş gibi. Işık değil aşk ısıtsa sevgilerini. Teslim olsalar doğanın kara teslim olması gibi aşka tüm aşıklar…
Kar yağsa bugün tüm aşklara. Zamansız bir zamanda… Ertelememeyi öğretse sevdalılara. Nasıl ki karı izlemek için beklenmez; siz beklerken o lapa lapa yağan tanecikler bir anda diner ; öyledir aşk da, bekletmeye gelmez küser gider…
Kar yağsa bugün tüm aşklara… Uçsuz bucaksızlığın sihirli alemine kapılan tüm aşıkların dilindeki kilitler çözülse. İçinde buz olmasa aşıkların hüzünleri kar olup yağsa sevdalılarının üzerine. Kapatsa gözlerini tüm sevenler kar yağarken ve kar ile özdeşleşse bembeyaz bir masumiyetle…
Kar yağsa bugün tüm aşklara, lapa lapa, yıldız yıldız, bembeyaz düşlerle… Kar yağsa tek bir kez olsun tüm aşıkların yüreğine aynı anda; aynı kardan aşkı yaratsalar tipiye dönen beyaz tanelerle…


RÜYAMDAYDIN DÜN GECE,
BULUTLARIN ÜZERİNDE DANS EDERKEN
YÜZÜNÜ GÖRMEK ELİNİ YENİDEN TUTABİLMEK
VARLIĞINI YENİDEN HİSSEDEBİLMEK
O KADAR HARİKAYDI Kİ...!!!

Salı, Ocak 30, 2007

*** ÖNEMLİ DUYURU ***
BEYOGLUNUN UNLU TRAVESTILERINDEN CANSU OLARAK
BILINEN ABDULLAH, TINERCILER TARAFINDAN ISTIKLAL
CADDESININ ARKA SOKAKLARINDA OLDURULDU.
YARIN OGLE NAMAZINDAN SONRA CENAZESI KALDIRILACAKTIR.
ANISINI TAZE TUTABILMEK ICIN, SIZLERI YARIN OGLE NAMAZI
ONCESI BEYOGLU CAMIINDE BULUSARAK
"HEPIMIZ CANSUYUZ, HEPIMIZ TRAVESTIYIZ"
DIYE BAGIRMAYA DAVET EDIYORUM.


TURKIYE TREVESTILER DERNEGI BASKANI
YONCA

Gönderen: MoD QueeN ZuLu

"Kapak olsun bu o birkaç gün önce bağıran millete..."

Pazartesi, Ocak 29, 2007

Isler iyi, iyi...


Aziz Gelinci.
Emekli.Maasi, 600 lira.
Esi, kanser hastasi.Ev, kira.Mecburen calismaya devam...
Bagdat'ta dusen ucaktaydi.
***********************
Tansu Alpaydin.
DSI'den emekli.Maasi, 650 lira.
Uc cocugu var.Biri lisede, ikisi ilkokul.Mecburen calismaya devam...
Bagdat'ta dusen ucaktaydi.
***********************
Mehmet Durdu.
Kepce operatorlugunden emekli.Maasi, 450 lira.
Mecburen calismaya devam...
Bagdat'ta dusen ucaktaydi.
***********************
Suleyman Ozkartal.
Insaat isciliginden emekli.Maasi, 425 lira.
Mecburen calismaya devam...
Bagdat'ta dusen ucaktaydi.

Olmeselerdi...500'er dolar alacaklardi ayda.700'er lira falan. Konteynerde kalacaklardi.
3 metreye, 9 metre. 8 kisi, 27metrekare. Ranzalar metal. 4 tane. Bitisik nizam. Altli ustlu. Pantolongomlek corap, ranzalarin arasina gerilen ipte asili... Pencere yok. Nefes al, alabilirsen... Televizyon yok. Sandalye yok. Zaten koyacak yer yok... 4kisi yatakta oturuyor geceleri sohbet ederken, 4 kisi, kapi ile ranzalar arasinda kalan boslukta, yerde... Kapinin arkasindaki civide,hani su sap diye vurmaya yarayan rakete benzersineklikten asili... Kapiyi actin mi, iceri hucum ediyorlar cunku... Dolap yok. Raf yok. Cantalar, ranzalarin altina itilmis. Kalorifer, elektrikli. Priz, uclu... Bir goze kalorifer takili, bir goze þarj icin cep telefonu, bir goze poset cay icin su isiticisi... Cop kutusu icerde.

Lavabo yok. Tuvalet, dus, konteynerin yanýndaki kabinde, kullanim ortak. Burada yasamak icin...Gunde 70 kisinin olduruldugu Irak'ta calismak icin...
Bir kagit imzaladilar. "Basima gelecek olanlardan sadece kendim sorumluyum" yazili bir kagit... Ise girebilmek icin boyle bir sart var cunku. Yillarca prim odeyip, emekli olmuslardi. Olmeselerdi... Hukumet'in cikardigi Sosyal Guvenlik Kanunu geregi, maaslarindan 120'ser lira kesilecekti... Emekli olduklari halde calistiklari icin. Bu arada... Turkiye Istatistik Kurumu acikladi... Issizlik azaldi, milli gelir artti, ozellikle son 4 yilda gelir dagilimi duzelmeye basladi.

Hans Merkelbach.
Emekli. Maasi, 1.400 Euro.
Calismiyor Geceligi 35 liradan Antalya'da 5 yildizli otelde kaliyor. su anda Esiyle birlikte. Hersey dahil. Yasi 55'in ustunde oldugu icin, yuzde 10 indirim yapiliyor ayrica.

Alıntıdır : BaHTSiZDeVe

Atatürk'ün rakısından getir, bir de Fenerbahçe rozeti...
"Haldun Sevel, Haziran 1994'te, Maviş adlı küçükteknesiyle, Ayvalık'tan yola çıktı. Bir süre sonra Midilli'nin'KolposYares' koyuna demirledi. Geceyi orada geçirdi.
Ertesi sabah teknede tembellik ederken, kulağına bir türkü çarptı; 'Ela popses tukoma/Masu pekso baklama/Naka tebuniyageli/Napoleksu çiftetelli, çiftetelli, çiftetelli...'
Sevel, ayağa kalkıp bakındı. Az ötedeki kayıktangeliyordu bu ses. Civardaki teknelere balık satan yaşlı bir adam,hem sazının tellerine vuruyor, hem de türkü söylüyordu. Kayıkta kürek çeken, 12 - 13 yaşlarında bir kız çocuğu daha vardı.
İhtiyarbirkaç el kol hareketi yapınca, tombul kızkayığı Maviş'e yanaştırdı.
Haldun Sevel, yarım Yunancası ile balığın fiyatını öğrenmeye çalışırken; ihtiyar, gayet temiz bir Türkçe ile sordu:'Siz yoksam Türk müsünüz?... İstanbul'dan, Fenerbahçe'den miyoksam?...'
Sevel, olumlu yanıt verince, ihtiyar ile küçük kız birbirine bakıp gülmeye başladılar. Ardından ihtiyarın sorularıgeldi: 'Belvü duruyor mu Belvü?... Murat'ın babası Mustafa Kaptanyaşıyor mu?... Todori ne durumda?...'
Eski günleri anlatmaya başlamıştı: 'Ben, bundan 40 -50 yıl önce Belvü Gazinosu'nda Müzeyyen Senar Hanımefendi okurken,ona sahnede beyaz karanfil verdim, benim elimi sevdi, onuyanaklarından öptüm.'
Artık balık satmayı boşlamıştı ihtiyar adam.Anlattıkça anlatıyor, anlattıkça anlatısı geliyordu.
İstanbul Rumlarındandı... Ona burada Aristidi Kaptan derlerdi. Yanındaki, Atina'da yaşayan kızından olma torunu Panayotaidi, tatil için gelmişti... Yoksa Aristidi orada yalnızyaşıyordu...
Aristidi Kaptan sordu; 'Sende rakı var?...'
Evet, vardı.
'Ama Atatürk'ün rakısından?...' diye, açıklama getirdi sorusuna ihtiyar.
'Herhalde Kulüp Rakısı istiyor' diye düşündü Haldun Sevel.
Sonra birlikte Aristidi'nin koya bakan küçücük evinegittiler. Az sonra yemek masası; çiroz salatası, lakerda, sirkelicacık, salata çorbası ve zeytinyağında kızartılmış iri barbunlarla donatılmıştı.
Anlatmayı sürdürdü Aristidi Kaptan: Babası dedesihep İstanbulluydu... Son olarak Moda'da, Mektep Sokak'taoturmuşlardı. 6 -7 Eylül (1955) olaylarından sonra ayrılmak zorunda kalmışlardı... Şimdi 80'ini aşmıştı...
Haldun Sevel'in: 'Yaşlısın, hastasın, niye kızınınyanına taşınmıyorsun? Burada doğru dürüst hastane yok, doktoryok...' demesi üzerine; Aristidi Kaptan elini Türkiye kıyılarına doğru sallayarak şöyle dedi: 'Gitmem... Bak buradan memleketimgörünüyor, memleketimi görüyor, memleketimi seyrediyorum buradan,hiçbir yeregitmem...'
Bu arada rakılar bitmiş, uzoya geçilmişti...
Böyle sıcak anılarla dolu birkaç günden sonraayrılık vakti geldi. Sevel sordu: 'Tekrar geleceğim... Benden neistersin?...'
Aristidi Kaptan iki şey istedi: 'Atatürk'ünrakısından getir... Bir de Fenerbahçe rozeti...'
Haldun Sevel, o an ayırdına vardı. Aristidi'ninyakasında yıpranmış, solmuş bir Fenerbahçe rozeti vardı. Merakla sordu Haldun Sevel: 'Neden Fenerbahçe?... İhtiyar da anlattı...
'Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İstanbul işgaledildi... İşgalci İngilizlere, Fransızlara beddua ediyorduk... Mütarekenin sonuna doğru, babam heyecanla geldi... Maçagidecektik... İngiliz takımı ile Fenerbahçe karşılaşacaktı...İngilizler bu maç için kendi memleketlerinden, Malta'danprofesyonel futbolcular getirtmişler; günlerdir, haftalardır bu maça hazırlanıyorlardı... Herkes Fenerbahçe'nin perişan olacağınınsanıyordu... Çok sert maç oldu... Fenerbahçe kazandı... Ortalıkbayram yerine döndü... Sokaklarda fener alayları yapıldı... İstanbul halkı evindeki gazlambalarında kullandığı gazı dahi,meşaleleri yakalım, galibiyeti kutlayalım diye bize verdi. İşte burozeti o gün yakama taktım, bir daha da çıkartmadım.'
Futboldan anlamasa da Fenerbahçe taraftarı olanHaldun Sevel bunun üzerine Aristidi'nin elini öptü.
Aradan iki yıl geçti. Söz vermesine, çok istemesine rağmen Haldun Sevel, Midilli'ye gidemedi. Nihayet, 1996 yazında birfırsat bulup; rakıları ve Fenerbahçe rozetlerini teknesineyükleyip yola çıktı.
Ve Aristidi Kaptan'ın kapısını çaldı...
Ama bu geçen süre içinde Aristidi iyicekötülemişti, ayakta zor duruyordu. Önce onu tanımadı.
Haldun Sevel, Kulüp rakılarını, Fenerbahçe rozetlerini çıkarınca belleği yavaş yavaş yerine geldi: 'Niye bukadar geç kadın?' diyebildi.
Zar zor yerinden kalkan Aristidi, eski ceketinigiydi... Yakasına yepyeni Fenerbahçe rozetini taktı... Haldun Sevel'in koluna girip kahvenin yolunututtu.
Kısa bir süre sonra, Aristidi dünyaya gözleriniyumdu. Mezarına, Haldun Sevel'in Fenerbahçe ve Moda'dan alıp götürdüğü memleket toprağı serpildi."

Bu yaşanmış öykü; yazar, ressam, amatör denizci Haldun Sevel'e ait...
(Böyledir Denizler Ülkesinde Yaşamak adlı kitabından)
Bu şehirde kalırsam eğer
Yaşamak beni yaralar
Buz gibi eridi dostluklar
Aynalara bakmaz oldu insanlar
Kanım TÜRK
Soyum TÜRK
Dinim TÜRK
Bugünüm TÜRK
Ruhum TÜRK
Duruşum TÜRK
Bakışım TÜRK TÜRK oğlu TÜRKüm.
"Hepimiz ermeniyiz" diyenlere duyurulur.
HEPİMİZ MEHMETÇİĞİZ BİR ERMENİ ÖLDÜ ONBİNLER YÜRÜDÜ.
HER YIL ONBİNLERCE ŞEHİTVERİYORUZ HANGİNİZ YÜRÜDÜNÜZ?
Alıntıdır : BaHTSiZDeVe
"Ne Mutlu TÜRK'üm diyene!"
M.Kemal ATATÜRK

Cumartesi, Ocak 27, 2007

Vakit boşluğu insanlara neler yaptırıyor, daha fazlasını görmek için CLICK!



*** LOST ***
Aşağıda severlerine LOST ödül posteri


Çizgi duvar kağıtları




1. How Great Thou Art

2. So High (with The Jordanaires)

3. Amazing Grace

4. Crying In The Chapel

5. You'll Never Walk Alone

6. Swing Down Sweet Chariot

7. Milky White Way

8. His Hand In Mine

9. I Believe In The Man In The Sky

10. Where Could I Go But To The Lord

11. If The Lord Wasn't Walking By

12. Run On (With The Jordanaires)

13. He Touched Me

14. Bosom Of Abraham

15. Lead Me, Guide Me

16. Joshua Fit The Battle

17. If We Never Meet Again

18. I, John

19. Reach Out To Jesus

20. Who Am I

21. Help me

22. Miracle Of The Rosary

23. Take My Hand, Precious Lord

24. There Will Be Peace In The Valley

Please click --> Download




Bir HEDEF KİTLE de benden :)


Budapeşte festivaline bir yolculuğa varmısınız?

parade2k5.zip (63,4 MB)

İşte karşınızda Adobe Systems, Inc. çalışanları.
Siz nasıl tahmin etmiştiniz?
Bilen bilir, AXE bir ara o kadar popülerdi ki, galiba yeniden yeşil sahalara dönüyor.
Dönüşünüde işte bu reklamlar ile yapmış, ne dersiniz? sizce nasıl?

{TAKDİRLİK}



Cuma, Ocak 26, 2007


Hepimizin beğenerek izlediği ICE AGE filmindeki minik,bir okadar müthiş kahraman SCRAT.
Bu videoyu kesinlikle izlemediniz!!!
Dikkat bağımlılık yapabilir :)

Farklı kurgu ve bakış açısı ile karşınızda CASHBACK.

Bu film muhakkak izlenilmeli, sizce?

İlginç çalışma ve fotoğrafları ile TERRY RICHARDSON.

Perşembe, Ocak 25, 2007

Bahçemizdeki minik hayvanları böyle GÖRMÜŞMÜYDÜNÜZ?
*** {ilginç posta kutuları } ***
{KABAHAT BENDE }


Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.


Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını
iyi bilirim.


Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum. Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.

Müziği de ayarladım.

Geldiler.


20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben dördümüz.
20 yaşımdaki beni, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
20 yaşım, 35 yaşımı tutucu buldu.
40 yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.


Yatıştırayım dedim.
"Sen karışma moruk" dediler.
Büyük bir hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
20 yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evi de mahfettiler.

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine.
Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti, yarın meçhuldür, O halde ömür
dediğin bir gündür,o da bugündür

Ali Poyrazoğlu

Alıntıdır.

Bu fikir bir türk dışında kimin aklına gelir?
{TAKDİRLİK}
ATAM İZİNDEYİZ
Plastik cerrahisi vucudu nasıl değiştirir?
inanamayacaksınız...!!!

cualquiera fotos-efectos

You Tube'da PKK propagandası!

Milyonlarca insanın videolarını paylaştığı You Tube'da, PKK'nın Türk askerlerine düzenlediği saldırılar da yer alıyor.. Milyonlarca insanın hiç çekinmeden videolarını yüklediği ve paylaştığı You Tube'da bölücü terör örgütü PKK'nın Türk askerlerine düzenlediği pusu ve saldırıların görüntülerinin de yer aldığı belirlendi. Görüntülerde bir mayının nasıl hazırlandığı, yola nasıl yerleştirildiği ve pusuya düşen Türk askeri araçlarının infilakı detaylı olarak aktarılıyor.

Yöntem olarak bir kullanıcı talimatnemesinin arkasına sığınan YouTube daha geçenlerde Brezilyalı bir mankenin müstehcen videolarınıyayınladığına dair dava edilmiş ve Brezilya hükümeti YouTube'un ülkede bu görüntüleri yaymasını engellemişti.

TEPKİ GÖSTERELİM

Bölücü terör örgütü PKK'nın Türk askerine haince düzenlediği pusu ve saldırıların bu siteden kaldırılması için YouTube'a tepki göstermek gerekmektedir. Çünkü durum rencide edici ve infial yaratacak bir zemine kaymaktadır. You Tube'a tepkinizi göstermek için http://www.youtube.com/contact sayfasına giderek tepkinizi belirten bir e-mail atabilirsiniz.

Yazacağınız mektup aşağıdaki gibi olabilir...

'To whom it may concern YouTube web site supposed to be for knowledge, fun and communication by the visual media power. Assasination of Turkish soldiers is neither of those goals. On the other hand who needs to see the assasinations of their sons and fathers in arms. The Kurdistan Workers Party (Kurdish: Partiya Karkerên Kurdistan or PKK) is an armed, anti-goverment terrorist organisation claiming to defend the rights of the Kurdish people in Turkey. Therefore harbouring such media on your site is strictly illegal and should be evaluated international laws. Remove such videos which belongs to this organization from the site immediately.

alıntı kaynağı burası ....

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=12199&cat=110&dt=2007/01/16

Bu hainlerle mücadele için tepkimizi HEMENgösterelim ....

Çarşamba, Ocak 24, 2007


Türkmenlere ait Kerkukfeneri.com isimli internet sitesi gündeme taşıdığı iddiayı yukarıdaki başlık ve fotoğraflarla okuyucularına duyurdu.

"Burada yazılan yazılara katılmanız şart değildir, yazıları okuduktan sonra son kararı değerli okuyucularımıza bırakıyoruz. Bu gerçekten Saddam Hüseyin mi ! Yoksa Casim El-Ali mi ?" diyen site iddialarını şöyle sıraladı.

Haber'in ayrıntılarını BURADA bulabilirsiniz.

Salı, Ocak 23, 2007

Niel Armstrong AY da Ne Dedi ?
Neil Armstrong ayda yuruyen ilk insan olarak, yurumeye basladigi an, kameraya dogru gulumseyerek, "Bu benim icin kucuk ama insanlik icin buyuk bi adim" demisti malumumuz. Efsaneye gore, bi adim daha attiktan sonra, tekrar kameraya dogru donmus, yine gulumseyerek, "Gozun aydin Bay Gorsky" demis. Bu olayi canli yayinda izleyen milyonlarca insan hic bi'sey anlamamis taabi. Bazilari bunun Nasa icin verilen sifreli bi mesaj sanmis. Isin garibi Nasa yetkilileri de bu sozlerin niye soylendigini bilmiyomus. Onlar ise Armstrong'un bi Rus kozmonata gonderme yaptigini sanmislar. Ama yapilan arastirmalarda ne Rus ne de Amerikan uzay programinda bu isimde bi astronota rastlanmamis.
Astronotlar dunyaya donduklerinde hem Nasa yetkilileri hem de gazeteciler ilk is olarak "Gozun aydin Bay Gorsky"nin anlamini sormus. Armstrong yuzunde alayci bi gulumsemeyle "Birakin o da bana kalsin. Belki zamani gelince aciklarim" yanitini vermis.
Aradan yillar gecmis. Bi gun bi gazetecinin aklina gelmis bu laf. Armstrong'dan bi randevu alarak bulusmus ve o sozlerin anlamini sormus. Emekli astronot, "Bay Gorsky maalesef oldu, dolayisiyla artik aciklamamda sakinca yok" demis.
Anlattigina gore Armstrong kucukken sik sik abisiyle, evlerinin arka bahcesinde beyzbol oynarmis. Bi gun yine boyle oynarken toplari yan bahceye kacmis. Kucuk Armstrong topunu almak icin bitisikteki evde oturan Bay ve Bayan Gorski'nin bahcesine girdiginde su konusmaya sahit olmus:
Bay Gorski: "Lutfenn... Hadi bir kerecik yap Martha!"
Bayan Gorski: "Yaa... Demek sana oral seks yapmami istiyorsun ha! Tamam, peki.
Ne zamanki yan komsunun oglu ayda yurur, iste o aksam ben de sana oral seks yapicam.
Tamam mi kaz kafali!"
Siz hangi BMW'yi daha çok beğendiniz?
Please click --> Bmw mujeres

Please click --> museo cera

Pazartesi, Ocak 22, 2007

Bu mudur? BUDUR.



Cuk oturmuş, MUHTEŞEM...!!!
***BU DENEYİ ÇOK DİKKATLİ OKUYUN***

Isvicre Laboratuarlarinda;
4 Kavanoza 4 barsak solucani atmislar;

1.sinde Alkol varmis solucan hemen ölmus.
2.sinde Nikotin varmis solucan hemen ölmus.
3.sunde Sperm varmis solucan hemen ölmus.
4.sunde Yesil yapraklar varmis solucan uremeyebaslamis.

Deney Sonucu: Alkol, Sigara ve Seks yaptiginiz surece barsaklarinizda kurt olmaz.
Ot gibi yasarsaniz her tarafiniz kurtlanir

Pazar, Ocak 21, 2007

KADIN CİNSİNİN (Bakışlarına Göre) RUHİYESİNİN TAHLİLİ

ISRARLA YİNE, YENİDEN...!!!

Cumartesi, Ocak 20, 2007

Millon THANK YOU meter......
Lost Oda

Bu kadar olur PES yaa !!!
Jeep® Waterfall

Tek kelime ile MUHTEŞEM !!!
Ümit milliler Hollanda'da nereyi geziyor?

ümit milli futbol takımımızın oyuncuları hollanda utrechte yapacakları maç öncesinde gezintiye çıkmışlar.. gezdikleri yerde oranın meşhur genelev sokağı... ama dünyanın her noktasında olduğu gibi orada da türkler var ve bizimkileri yakalamışlar.. :)
Paking

Yukarıdaki bu video tamı tamına 4.07 dk sürmekte, ancak abim,z cok kabiliyetli olduğundan birazda sinirli oluşundan dakikalarca hem cevresine hemde kendine işkence çektiriyor. IZLEYIN ve ŞÜKREDİN :)
Yeni Yılın ilk Canlı Yayın Gafı... Sky Turk
Real Street Fighter
***EYES***

Sn. Erulke Bey'e ithaf...!!!

Çarşamba, Ocak 17, 2007


1.resimde bir BMW reklami: Audi'yi, 2006 "Güney Afrika" yilin
arabasi odulu için tebrik ederiz. Imza: 2006 "Dunya" yilin arabasi
odulu sahibi BMW...

2.resimde Audi'nin yaniti: BMW'yi, 2006 "Dunya" yilin arabasi odulu
icin tebrik ederiz. Imza: 2000-2006 "Le Mans" 24 saat yarislarini
alti yil ustuste kazanan Audi...

3.resimde Japonlarin katilimi: Audi ve BMW'yi "guzellik
yarismalarini" kazanmalarindan oturu tebrik ederiz. Imza: 2006 yili
"uluslararasi motor" odulu sahibi Subaru...

4.resimde de Amerikan Bentley CEO'sunun olaya bakisi: (yorumsuz)

Alıntıdır : http://www.blogcu.com/bahtsizdeve


Garip AMA gercek : Di$ macunu ve buzlukla CD kurtarma

Cizik CD leri ve DVD leri kurtarmak icin degi$i yontemler mevcut. Garip gelsede di$ macunuyla amator bir $ekilde veya cila makinasiyla profesyonel bir $ekilde cizik Cd leri tekrar okunabilir hale getirmek mumkun. Di$ macunu ve yumu$AK bir bezle ciziklerin uzerini (CD / DVD nin ortasindan ba$layarak di$a dogru) cilalayin ve daha sonra CD ' yi ilik suyla yikayip durulayin. Bu yontem cogu durumda I$e yarayacaktir.

Dondurma Yontemi : Bir ba$ka yontem. Cizik CD leri bir buz torbasina koyun ve iki saatligine buzlukta dondurun. Bazi kullanicilar ayni yontemi sabit disklerinde de veri kurtarmak icin kullaniyorlar. Yontem her zaman I$e yaramiyor ancak disk lerede her hangi bir zarar vermiyor.
A Closer Look At The iPhone

Atatürk’ün Scooter’ı

Aslan Cem doğdu. Ben, normal doğum yapan “şanslı deli anne” olarak 2. gün attım kendimi hemen sokaklara. Deli gibi uğraşıyoruz çocuğun kimliği pasaportu diye çünkü kafama koydum memlekete hemen gideceğim, kardeşimin mezuniyetine. Hem de Aslan Cem’in hayattaki 5. gününde!
Bileti de aldık hazırım. Ben uçacağım, kimse tutamaz beni.
Ama çıkmadı ne kimlik ne de pasaport. 12. güne kadar kaldık Dubai’de. Yine de azimle, 12. gün bindim uçağa, kucağımda 12 günlük Aslan Cem, eteğimde bana yapışık Destinam, sol omuzumda laptop çantam (iş beklemez, ne doğum ne lohusalık).
Rotamız önce İstanbul. Hemen aktarmayla İzmir’e dedemizin elini öpmeye, 1 gece orada kalıp atlayıp, anne evim Ankara’ya gitmek.
İstanbul’a geldik, süperiz, hep emzirince zaten ilk 9 ay çocuk daha kim olduğunu anlamadan dünyayı dolaşacaksın derim hep.
En kolayı ilk 9 ay.
Bebe toplumu masa üzerinde, bacağının üzerinde, bir yastık tepesinde bile uyur. Yeter ki anasının gönlü rahat, sütü de en bol olsun. (Amin)
Herkes gezsin dursun. (ohhhhh)
Tıngır mıngır beşik gibi hem sallanır, hem uyunur, hem gidilir.
Neyse. (Topla Yonca!)
İzmir’den Ankara uçağına binerken, yanımda bir bey amca bitti. Nasıl da beyefendi...
Tipinden yaşlı olduğu belli, ama ruhu diri.
“Kızım bu bebek kaç aylık?” dedi faltaşı açılmış gözleri!
“Bu bebek henüz aylık olmadı, 13 günlüktür” deyince, beyefendi, beyefendiliği kenara bıraktı, bağırgan oldu:
“Kızım sen ne ettin? Biz Anadolu’da 40’ından önce kadını sokağa salmayız sen ne ettin? (Sayıklıyor) Hem de uçak, aaa mikrop yuvası amaniiiin eyvah!”
Koca adam neredeyse bayılacak. E ben de bayılacağım çünkü sütüm geldi, Destinam iyice bana yapıştı, kolum koptu ve çantaları da yerleştirmek lazım, çocukları da tutmak...
Dedim; “siz boş verin beni ve 40’ımı, kadın doğurunca, hastaneden eve gelirken çıkıyor ya sokağa. Şimdi, sizce koltuğa mı koymalı bu bebeği, yoksa sizin gibi mis tonton bir beyefendiye mi emanet etmeli?”
Çaresiz aldı Aslan Cem’i elimden, dualar okuyup, tövbeler çekerek. Bana binbir nasihat ederek. Yerleştik.
Geldik Ankara’ya hoşsohbetle. Bana dehşet içinde baktı uzunca, tüm yol boyunca.
İşteee taaaa o günden sonra, tam 2.5 sene sonra ilk defa Ankara’ya anamın evine gittim bu yılbaşı-bayram için.
Önce bayram el öpmelerimizi yaptık, sonra yeni yıla girip rahmetli Sevgi Gönül ritüelleri... Bütün ışıkları aç yılın aydınlık olsun, kapını aç dışarı fırla çık yılın seyahat dolu olsun. (Sanki az seyahat ediyoruz! Azmış kudurmuştan beterdir biz iflah olmayız!) Yeni yıla yeni don giy gir ve nar patlat ye, şansın bereketin çok olsun vs... (Amiiiiiin)
Buraya kadar iyi derken toplu nazar olduk. (bknz bir önceki yazım)Kendi kendimize. Önce Arda, sonra çocuklar mideyi fesat ettiler yemekten içmekten kus kus kus ishal ishal ishal heladan çıkamadılar. Ateşleri de çıktı. Olsun. Anılarımız oldu yine de. Bu da anıdır. Biraz ateşli ve bööööğğhlu oldu ama olsun. Hepsinin tedavisi var. Kim takar? Bir de komeditrak anılar var anlatmazsam çatlarım size.
***
Anıtkabir’e gittik. Mozolenin alt katını olağanüstü duygu yüklü bir müze haline getirmişler. Mutlaka gidin gezin. Kurtuluş Savaşı, Büyük Taarruz, Çanakkale Savaşı hepsini 3 boyutlu ve muhteşem bir ses, ışık, müzikle canlandırmışlar. Hem gezdik hem ağladık, hem çocuklarımıza anlattık. Duygusal şehitler olduk hüzünle. Nelere mal olmuş bu vatan bu topraklar, ne analar, ne oğullar gitmiş sanki yaşamış kadar olduk.
Derken, sırasıyla geziyoruz, Atatürk’ün ofisinde masa başında çalışması canlandırılmış bir camekan içinde, bakmaya doyamıyoruz.
Biz ciddiyiz, gözlerimiz buğulu ama yaş henüz 2.5 Mösyö Aslan Cem’den inciler geliyor:
Cem: “Atatürk napiiiyooooo?”
Yonca: “Çalışıyor”
Cem: “Neden camın içindeee?”
Yonca: “O gerçeği değil manken de ondan, korunsun diye...”
Cem: “Mankenler ofise gitmez, alışverişe gider anne!”
***
Atatürk’ün en sevdigi köpek Fox’un içi doldurulmuş muhafaza edilmiş. Aslan Cem’den bakıp bakıp yorum: “Köpek donmuş Anne, kaw gelmiş Ankara’ya köpek donmuş, dolmamışşşşşşş Annneeee” (r ler w oluyow da)
Devam ediyoruz müze içinde, çıktık dışarı geldik Atatürk’ün arabalarının önüne. Anlatıyoruz, bakın bu Atatürk’ün makam arabası, bu da Atatürk’ün özel arabası oğlum kızım diye diye. Ama tam orada, biraz anlamsızca, bir adet mermerleri parlatma temizleme aracı konmuş yersizce derken içimden ben, çocuk aklı kaçırır mı bu kırmızı albenisi olan ne idüğü belirsiz kızaklı aleti!
“Bu ne anne?”
“Atatürk’ün özel arabası dedik ya oğlum.”
“Bu ne Anneeeeee?” (o aleti gösterir)
Anne cevap veremeden, Aslan Cem yapıştırır cevabı:
“Bu Atatürk’ün özel Scooter’ı Anne!”
Fotoğrafı da çektim size, alın bakın işte...


Dört Yapraklı Yonca...
Yonca Tokbaş

Alıntıdır : http://www.anneyiz.biz/yazarlar/yazidtl.php?yzid=5330

Kartal ile tilkinin açlık mücadelesi

Salı, Ocak 16, 2007

***TAKINTI***
Hijyenik koşullarda el değmeden paketlenmiş ürünleri açarken, bunun tarihi bir an olduğunu düşünür müsünüz?
Steril olan ürünün havayla temas ettiği anda, havadaki bütün mikroorganizmaların ürüne hücum ettiğini hayal ederek garip bir haz alır mısınız?
Bir dosya paylaşım programında, çektiğiniz dosya %99'da durursa "kesin adam gıcıklığına durdurdu!" diye düşünür müsünüz? Siz böyle düşünürken download biterse karşıdakine mahcup olur musunuz?
Pis kokan bir tuvalette ağzınızdaki sakızdan balon yaparsanız sakızınızın kirleneceğini düşünür müsünüz? Ağzınızın içinde balon yapmaya çalışır mısınız? Her durumda sakızı tuvaletten çıktıktan sonra atar mısınız?
Berberin düzelttiği favorilerinizin sağlı sollu uyumunu asla beğenmeyip tıraş bıçağıyla favorilerinizi düzeltmeye kalkar, ardından favorileri kaş hizasına kadar keser misiniz? Oluşan ilginç şekle bakıp "lan daha fazla da abartmayalım artık, zararın neresinde dönsek kardır" der misiniz?
Bir şarkı dinlerken, dünyanın herhangi bir yerinde aynı anda o şarkıyı dinleyen birilerinin olup-olmadığını düşünür müsünüz? Eğer olduğuna kanaat getirirseniz garip bir mutluluk duyar mısın?
Bir şişenin kapağını açmaya çalıştığınızda kapak yerine şişeyi çevirir misiniz?
Stres tuşunda bi an olsun anlam arayıp da "ulan hakkaten siteyi terk etsem mi" dediğiniz olur mu?Sizden önce biri hapşırdıysa, ona ve size kaçar kişinin "çok yaşa" dediğini toplayıp, ortamda kimin daha popüler olduğunu hesaplar mısınız?
Gazetede bir şey okurken yan sayfadaki renkli haber dikkatinizi çektiğinde "ben iki haberi bir arada götürürüm" diyerek iki haberi katar karıştırır okur musunuz? İki haberden de hiçbir şey anlamayınca ikisini de teker teker baştan okur musunuz?
Eve misafir geldiğinde (dayınız, amcanız, vs...) üşenip, annenize uyuduğunuzu söyletir, daha sonra da onlara görünmemek için tuvalete, banyoya gidemez, odanızda kısa süreli bir esir hayatı yaşar mısınız?
Sokakta reklam, tanıtım, vs. broşürleri dağıtan kişi bir önünüzdekine uzatıp size uzatmazsa "lan kimse beni adam yerine koymuyor!" diye dalar mısınız?
Yıkanırken vücudunuzda "iğne deliği kadar kuru yer" kalıp kalmadığına kafayı takar mısınız?Lokantada yemek yerken kendinizi, su bardağına bittikçe konan suyu içmek zorunda hisseder misiniz? Her seferinde bu olayın sonu nereye varacak diye düşünür müsünüz?
Yakınından geçmekte olduğunuz bir halı sahada kaça kaç oynandığını merak edip, tek tek oynayanları sayar mısınız?
Altıya altı çıktığında sevinip, yediye altı çıktığında "tüh bi kişi eksikler" diye üzülür müsünüz?