Cuma, Şubat 09, 2007

1-Hem Fenerbahçe’nin hem de Milli Takımın kaleciliğini yaptınız, çok iyi bir kaleci olmanız gerekmez mi oysa size ‘kova’ lakabı takılmıştı, bu tezatı nasıl açıklıyorsunuz?
“Ben zaten çok iyi bir kaleciydim ama o zamanlar senede bir iki milli maç oynardık, Türkiye ile kimse maç yapmak istemezdi oynadığımız zamanda hep yenilirdik, takım yenilince de suçlu her zaman kaleci olur, Fenerbahçe’ye gelince, benim oynadığım dönemde iki kez lig şampiyonu olduk, Cumhurbaşkanlığı Kupası, Başbakanlık Kupası, Donanma Kupası, Türkiye Kupası, TSYD Kupası ne kadar kupa varsa hepsini aldık. Hani kötü kaleciydim kötü kaleci olsam bu kadar kupayı alan takımın kalesini bana verirler miydi?”
2-Peki o halde niye ‘kova’ lakabı aldınız?
“Dedim ya takım yenilince suçlu kaleci olur, herkesin bir lakabı vardı bize de onu takmışlar, tabi bazı şanssız maçlarımız da oldu.”
3--Hangileri mesela? İngiltere’den 8 yediğiniz maç mı?
“Yaşar denince akla İngiltere maçı geliyor herkes 8 golü soruyor oysa o dönem İngilizlerle 3 maç yaptık, ikisini 8-0 birini de 5-0 kaybettik, ben hem ilk 8 yediğimiz maçta oynadım hem de 5 yediğimiz maçta, toplam 13 gol yedim İngilizlerden. İnanın 1 ay sürekli yan top çalıştık. ancak o gün yediğimiz 8 golden 3'ü yan toptandı. Adamların nasıl gol atacağını biliyor ama çaresini bulamıyorduk. Hayatımda oynadığım en tuhaf maçtı düşünün sahada 22 kişi var ve 20 tanesi bana bakıyordu çünkü maç hep benim kalemin önünde oynandı. Top sanki duvara çarpıyordu bana geri geliyordu. Maçtaki tek şutumuzu Erdal Keser atmıştı belki bin maç yapsak 8 olmazdı ama oldu. 40'inci dakikada beni çıkarın diye bağırdım hoca başka alana degisiklik yaptı ben sahada kaldım 8 golü de ben yedim. Maç sonu TRT spikeri geldi 'ne hissediyorsun' dedi adamın suratına baktım 'ne hissedeyim ki' dedim. Bir de 5 gol yediğim Wembley’deki İngiltere maçı var. Abdülkerim, Lineker'i, Raşit Çetiner de Hoddle'i tutuyor. Bir korner sırasında, Abdülkerim ceza sahasında resmen 'Lineker'i gördünüz mü beyler?' diye sordu. Rasit de, 'az önce buralardaydı' yanıtını verdi. Maç mı, makara mı belli degildi. tabii 8 gollük maçtan sonra bu 5'lik karşılaşma ciddiye alınmadı. “
4-İkinci 8-0’lık maçta siz oynamadınız öyle değil mi?
“Yeter artık, iki maç yapıp 13 gol yedikten sonra üçüncü maça Fatih Uras çıktı o da 8 gol yedi. Kaleci Fatih ile milli takımda oda arkadaşıydık. İngilizler'den 3 maçta 21 gol yiyince (bir 8 de Fatih yemişti) gazeteler 'Fatih ile Yasar öyle iyi arkadaşlar ki, yedikleri içtikleri ayrı gitmez' diye yazdı.”
5-Wembley’deki maçlarda makara da goller gibi bolmuş duyduğumuza göre?
“Abdülkerim’in Wembley’e ilk ayak basan Türk ben olacağım diye sahaya atlaması var, Lineker’i gördün mü olayı var onu demin anlattım, bir de maç öncesi İngiliz Kraliyet Ailesinin seromonisi vardı, dükler falan gelmişti, bir dükle karısı maç öncesi sahaya inip elimizi sıkmıştı, bize başarı dilemişlerdi, onları görünce ‘noluyo lan böyle operaya mı geldik’ demiştik.
6-Başka makara goller var mı?
“Olmaz mı ya 1985 senesinde Almanya’da Berlin’de hazırlık kampına gittik, Fenerbahçe’de oynarken, bir salon turnuvasına katıldık, Almanlarla oynuyoruz. Karşı takımda Matteheus, Augenthaller falan var, maç başladı salon zaten 20-25 metre 5’er kişilikten oynuyoruz, adamlar saldırıyor, o ufacık salonda Matteheus ile karşı karşıya kaldım tam 5 metre, düşünsenize 20 metrelik salonda 10 kişi maç yapıyor, Matteheus benimle tam 5 metre mesafede bomboş karşı karşıya kalıyor, sonra Matteheus harika bir gol attı bana, yedim daha sonra geldi yanıma böyle ‘kusura bakma’ der gibi, başımı okşadı sanki özür diliyordu benden güzel gol attı diye, ben de ‘ at be abi bana kimler gol atıyor, sen atmışsın çok mu, bari golü senden yiyelim’ demiştim.”
7-Peki o maçlarda yaşanan komik anılar vardır elbet, biraz onlardan anlatır mısınız?
“En komiği o Göteborg maçında İsveç’teki maçta yeniliyorduk, bizden 2 kişi kırmızı kartla atılmıştı, zaten mağluptuk, Abdülkerim delenmiş maçın hakemi yabancı, bizim Apo dil falan bilmez bir yerden bir küfür duymuş yarım yamalak hakeme sallıyor, bir baktık Apo hakemin karşısına geçmiş, ellerini kaldırmış ‘F…Me, F… Me’ diye bağırıyor, hakemin gözler faltaşı gibi açıldı, ‘ulan ne diyor bu manyak’ der gibi bakıyor Apo’ya, Apo ısrarla ‘F… Me’ diye söyleniyor falan hakem neye uğradığını şaşırdı, rakip takım futbolcular gülüyor, biz de Apo’yu çekiştiriyoruz ‘lan Apo manyadın mı oğlum o küfür öyle değil’ diyoruz.”
8-Avrupa maçlarında dil büyük sorun oluyordu herhalde?
“Tabi bir keresinde Milli Takımla Almanya’ya gittik, o zaman Gaziantepspor’da Reşit Kaynak vardı, eski Beşiktaşlı Orhan Kaynak ile Fenerbahçe’li rahmetli Kayhank Kaynak’ın abisi. Reşit’in annesi böbrek hastasıymış, taş düşürüyormuş kadın, Reşit bana ‘Yaşar annem böbrek hastası gel dışarı çıkalım hem bir eczane buluruz, anneme ilaç alırım buranın ilaçları iyi gelir sevinir kadın, hem de gezeriz biraz’ dedi. Çıktık dolandık bulduk bir eczane girdik içeri, bir kızcağız var, tabi bizde ne Almanca ne İngilizce, derdimizi anlatamıyoruz, biz ‘böbrek, taş, anne, mother’ falan bir şeyler saçmalıyoruz, kız boş boş bakıyor, sonra Reşit dedi ki ‘gel oğlum dışarı çıkalım bir taş bulalım öyle anlatırız derdimizi’ dedi, çıktık, sokakta taş bulana kadar yarım saat geçti, geldik geri eczaneye ben yattım yere, Reşit taşı karnımın üstüne koydu, sonra taşı elimizle itip, aşağı attık, böylelikle Alman kıza ‘böbrekten taş düşürme’ olayını anlatacağız hesapta, kız iyice çileden çıktı ne anlasın garip, iki arıza gelmiş, tuhaf tuhaf hareketler yapıyor, sonra Allahtan kafileden birileri geldi, tercüman buldular o anlattı kıza ‘bunlar böbrek ilacı istiyor’ diye, kız da reçete istemiş, tabi biz de reçete de yok ne bilelim Almanya’da reçetesiz ilaç verilmediğini, hem ilacı alamadık hem öyle bir rezillik yaşadık yani.”

Hiç yorum yok: